(Yorum bölümünden düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.)
“Ziya, saat konusunda sana haksızlık ettim. Üzgünüm, beni affet!”
“Tabii tabii… Olur böyle şeyler, ne demek.” “Konumuza dönelim mi Ziya, ne dersin?” “Ne konusu Ozan Bey?”
“Ya işte bu senin yaşadığın durum var ya hani! Kendinin yaptığına inanmadığın, onu diyorum. Nedenini anlamamız teşhis koymamız lazım.”
“Ozan Bey söylediğim gibi, neyin beni tetiklediğini bilmiyorum.”
“O zaman biraz daha çocukluğuna inelim bence. Bizim camiada çaresiz kalınca inebildiğimiz tek yer vardır: Çocukluk. Bir nevi bu bilişim dünyasında bir şeyi açıp kapatınca düzeleceğine olan inanç ve bu inancın pratik olarak her zaman işe yaraması gibi. Yani buradaki benzerlik, işe yaramaması gerektiğini düşündüğünüz halde kapatıp açınca bir şeyin düzelmesi ve bunun defalarca düzeldiğine şahit olmamız. Sırf işe yaradığı için mecburen bu çözüm yolunu kullanmaya devam etmek ve her defasında tekrar tekrar işe yaradığı için, artık mecburen kabul edilen bilimsel bir çözüm yöntemi haline gelmesi… Daha özet bir ifade ile, işe yarama ihtimali olmadığından emin olduğunuz bir eylemin defalarca işe yaraması sonucu onu artık bir yöntem olarak kabul etmek zorunda kalmak… Bilmem anlatabildim mi…”
“Hastane size pek yaramadı sanıyorum Ozan Bey. Doğrusunu söylemek gerekirse pek anlatamadınız ama çok da önemli değil benim anlamam. Siz belli ki benim çocukluğuma inmeyi kafaya koydunuz. Madem öyle, inelim de rahatlayın en iyisi. Bana sorarsanız, ben gayet iyiyim, bir şeyim yok. Ayrıca o dediğiniz saçma şeyleri de yapmış olmam imkânsız.”
“Merak etmeyin, işe yaramaz da görünse işe yaramaya devam ediyor. İnelim biz! Haydi şimdi bana yanıt verin, inelim birlikte.”
Ozan Bey, çocukluğa inmenin ritüeli olan gizemli sözlerle başladı:
“Şimdi bana teslimsin, bana emanet! Ne dersem onu yap, ona cevap ver!” derken Ziya horlamaya başlayınca Ozan Bey Ziya’yı sarstı.
“Ne yapıyorsun sen sersem? Çocukluğuna indiğimizde uyursan sonsuza dek orada kalabilirsin.”
Ziya inanmamıştı ama şimdi bir de bunun açıklamasını dinlemek istemediği için uzatmadı. “Peki,” dedi ve gözlerini açtı. Ozan Bey birkaç hamle daha yaptı. Ziya’da hiçbir değişim yok, tamamen kendindeydi. Ozan Bey’in söylediği ilginç sözleri dinlemekten artık sıkıldığı için sanki moda girmiş gibi rol yapmak zorunda kaldı. Ozan Bey kararlıydı, yoksa seans sonsuza kadar bitmeyecekti. Ozan Bey, Ziya’nın moda girdiğinden emin olduktan sonra sormaya başladı:
“Çocukluğunda neler çok önemliydi senin için? Ne biliyorsan anlat.”
Ziya duraksadı, uzaklara daldı. Bir süre sessiz kaldı ve gözlerini Ozan Bey’in göz bebekleri içine kilitledi.
“Olmuyor Ozan Bey, ben çocukluğumu hatırlamaya çalışınca, büyük bir karartı görüyorum. Hiçbir resim yok. Çocukluğumda ne yaşadım bilmiyorum ama çocukluğumda benim olmayan, benim yaşamadığım hayatlar görüyorum. Okuduğum kitaplardaki hayatları görüyorum. Küçük Prens gibi gezegenler arası yolculuk yaptığımı görüyorum. Bunlar dışında gerçekten benim yaşadığım hiçbir şey hatırlamıyorum. Zihnimde çok net bir hayal var: Defalarca yaptığım için olsa gerek, bir kumaş parçasını bir dağ başında kendisini bile ayakta zor tutan bir ağaca asıp tuttuğum dileklerin gerçekleşmesini bekliyorum. Bu hayal öyle karmaşık ki her düşündüğümde aynı yolculuk, aynı ağaç ve her seferinde farklı renk kumaşlar… Kumaşların renkleri birbirine karışıp başka renkler oluşturacak şekilde üst üste binmiş…”
“Peki, bu hayaller gerçekleşti mi?”
“Bu hayallerde bu kumaş parçaları ile gerçekleşeceğine gerçekten inandığımı göremesem de kalbimde hissediyorum. Hayaller giderek silikleşiyor… Okudukça, o hayallerin yok olduğunu, yeni hayallerin oluştuğunu görüyorum… Sonra bu karartı hayal, tamamen yok oluyor… Ardından bu kumaş parçasını bağlayıp gerçekleşeceğine olan inancımın tamamen yok olduğunu hissediyorum. Bugün ben o tip şeylerin bir hurafe olduğunu biliyorum ancak halen dehşete düştüğüm bir şey var…”
“Nedir?”
“Ya dileklerim gerçekleşseydi… Gerçekten istediğim şeyler yerine gelmiş olsaydı… İşte o zaman bu temelsiz inancın bağımlılığı içerisinde hapsolacaktım. Bu batıl
inancın işe yarayıp yaramayacağını sorgulamak yerine, inanmayı seçebilirdim… Eğer buna inanmış olsaydım, işte o zaman bugünkü ben olamazdım. Entelektüel bir insan olma çabalarımın hiçbirisini gösteremezdim. İşte bu nedenle dileklerimin ezkaza gerçekleşmesi durumunda, içine düşeceğim batıl inanç beni dehşete düşürüyor… Bu söylediklerim dışında başka hiçbir şey hatırlamıyorum.”
Ozan Bey sessiz kaldı, aslında Ziya birçok şey söylemişti ve bu kendince bir başarı idi. Buna rağmen söylediklerinden hiçbir ilerleme katetmek de mümkün değildi… Sessizlik devam etti…