(Yorum bölümünden düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.)
Ziya ekledi, “O hayallerim dışında, hep kendimi okurken, hayal kurarken hatırlıyorum. Sonra üniversite ve kader bir şekilde bir köşe yazarı olacak kadar yükselmemi sağladı…”
“Peki Ziya Bey, hiç ani öfke krizi geçirdiğiniz bir anı hatırlıyor musunuz?”
“Hayır, kendime geldiğimde sizin sorduğunuz şeyler hakkında hiçbir fikrim olmuyor. Bu arada Ozan Bey saat geç oldu. Ben yoruldum, yarın devam etsek?”
“Peki, olur tabii ki. Size iyi dinlenmeler.”
Ziya hemen uzandı, uyumak için gözlerini yummuştu bile çoktan. “Ziya Bey, bir dakika! Elimi şıklatacaktım, siz de çocukluğunuzdan kopacaktınız… Neyse ben yine de yapayım, sonra çocukluk bağlantınız açık kalıp da beni uğraştırmayın. Şıkk! Evet, oldu, ben de uyuyabilirim artık!”
Ziya horlamaya başlamıştı bile.
“İyi ki elimi şıklattım! Bak hemen uykuya daldın. Yoksa mümkün değil uyuyamazdın…”
Ozan Bey de uyudu ve uyur uyumaz daldığı rüyalarında Rolex saatini arıyordu. Çetenin eline düşen saatinin, canlanarak ona uzaktan “Beni bırakma burada, gel al! 45.000 dolar verdin bana, gel beni al!” diye bağırdığı ilginç rüyalar görüp, gece boyunca ara ara uyanıp Ziya’yı korkutmuştu. Ziya o gece sabahı zor edeceğini anlamıştı. “Keşke bir Rolex saatim olsaydı da, isot ile yaktığı gözlerimin uyuyup kendine gelmesini sağlayabilseydim… Benim
paramla aldığı Rolex’in rüyasını görüyor. Çocukluğuma indi! Sözde bana yardım edecek doktorun haline bak!” düşünceleri içerisinde uyuma çabasına devam etti.